Huzursuz Bacak Sendromu

Huzursuz Bacak Sendromu

Huzursuz bacak sendromu (HBS), nörolojik bir bozukluk olarak kabul edilir ve bacaklarda hissedilen hoş olmayan hisler ve bu hisleri gidermek için bacakları hareket ettirme isteği olarak tanımlanır. Willis-Ekbom hastalığı olarak da bilinmektedir.
7 Minuten
Podcast
Podcaster

Beschreibung

vor 3 Jahren
Huzursuz bacak sendromu (HBS), nörolojik bir bozukluk olarak kabul
edilir ve bacaklarda hissedilen hoş olmayan hisler ve bu hisleri
gidermek için bacakları hareket ettirme isteği olarak tanımlanır.
Willis-Ekbom hastalığı olarak da bilinmektedir. Hastaların
bacaklarında görülen bu hoş olmayan hisler sıklıkla; yanma,
ürperme, kaşınma, zonklama, iğne batması, çekilme veya bacaklar
üzerinde böcek yürüme hissi olarak algılanır. Bu hisler sıklıkla
baldırda olsa da uyluktan ayak bileğine kadar olan bölgenin
herhangi bir yerinde hissedilebilir. Tek taraflı olabileceği gibi
bilateral de görülebilir. Etkilenen uzvu hareket ettirmek geçici
olarak bu rahatsız hisleri baskılar. Dolayısıyla hastanın bu
rahatsız hislerden kaçınmak için bacaklarını hareket ettirme
döngüsüne girdiği bir durum oluşur​1–5​. Amerika Birleşik
Devletleri verilerine bakacak olursak toplumun %10’u bu sorundan
muzdariptir. Kadınlarda daha sık görülür ve orta yaştaki kişiler
daha ağır semptomlarla seyretme eğilimindedir. Yaş arttıkça
semptomların şiddeti, sıklığı ve süresi genellikle artar.1 Bu
sendroma sıklıkla diğer uyku problemleri de eşlik eder. Hastalığın
kendi doğasından ötürü hastalar uykuya dalmakta zorluk yaşarlar ve
hastaların çoğunluğunda gündüz yorgunluğu görülür. HBS
patofizyolojisi hala net olarak aydınlatılamamıştır. Bazı vakalarda
durumun genetik olduğu düşünülse de bazı vakalarda kronik
hastalıklara (diyabet, böbrek yetmezliği, kronik alkolizm vb.)
bağlı olarak sinir hasarı olduğu düşünülmektedir. Demir
eksikliğinde de HBS’nin daha fazla görüldüğü bilinmektedir. Ve
tabii ki her hastalıkta olduğu gibi bazı ilaçlar semptomları
ağırlaştırabilmektedir. Antiemetikler (özellikle metpamid),
antipsikotikler ve antidepresanlar (TCA’lar, SSRI’lar, SNRI’lar) ve
antihistaminikler bunlardan bazılarıdır. Gebelik döneminde
özellikle 3. trimesterde olmak üzere semptomlarda artış görülür ve
sıklıkla doğumdan birkaç ay içerisinde bu semptomlar geçer. Alkol,
sigara ve kafein kullanımı dolaylı olarak uyku düzenini bozabildiği
gibi direkt olarak da hastalığın seyrini kötüleştirebilir.
Hastalarda gelişen rahatsız edici hisler sıklıkla uzun süre oturma
ya da uzanma sonucunda başlarlar. Bu uygunsuz hisler sonucunda
hastalarda; Semptomları geçici olarak giderebilmek için bacakları
hareket ettirme ihtiyacı:Germe veya bükme,Bacakları ovmak,Yatak
içerisinde dönme,Kalkıp yürüme ihtiyacı.Özellikle geceleri uykuya
dalmaya çalışırken, uzanırken ya da herhangi bir inaktif etkinlik
sırasında kötüleşen semptomlar,Günün geç saatlerinde ve gece olmak
üzere huzursuz hissetme görülür. Bu hastalarda tanı koymak bulgu ve
belirtilere dayanır. Genişletilmiş anamnez ve fizik muayene
önemlidir. Bazı durumlarda kan tetkikleri veya uyku testi
yapılabilir. Fakat hali hazırda kesin bir tanı testi yoktur. Temel
olarak tanı hikaye ve muayeneye dayandığı için çocuklarda tanı
koymak daha zordur. Çocukların dikkat eksikliği-hiperaktivite
bozukluğu ya da büyüme ağrıları şeklinde yanlış teşhis alması çok
olasıdır.  Hastalığın tedavisi semptomların yoğunluğuna göre
belirlenir. Hafif olgularda hayat tarzı değişiklikleri sıklıkla
yeterli olmaktadır.2 Düzenli uyku, düzenli egzersiz ve hastalığı
şiddetlendiren eden şeylerden (sigara, kafein, alkol vb.) uzak
durmak tedavinin ilk basamağıdır.  Sıcak banyo, bacak masajı,
bacaklara sıcak pedler ya da soğuk buz paket uygulamaları da
denenebilir. Demir eksikliği, hastaların çoğunda altta yatan sebep
olarak görüldüğünden tedavide demir replasmanı önemli bir yere
sahiptir. Serum ferritin düzeyi 75 ng/mL’in altında olan kişilerde
replasman önerilir. Tedavi ilk olarak oral başlar. Malabsorbsiyon,
intolerans veya tedaviye yanıtsız olgularda intravenöz tedavi
düşünülebilir. İntravenöz tedaviye yanıt 6 hafta içinde görülürken,
oral tedaviye yanıt sıklıkla 2-3 ayda görülür. 3 Hayat tarzı
değişikliklerine yanıtsız olgularda farmakolojik tedavilere
geçilir. Her hasta medikal tedavilere aynı yanıtı vermemektedir.

Kommentare (0)

Lade Inhalte...

Abonnenten

15
15